• Haberler
  • Gündem
  • SITKI ŞEREMETLİ–KÖŞE YAZISI - MÜBAREK RAMAZAN AYI,ÇOBAN VE ELMA AĞACI

SITKI ŞEREMETLİ–KÖŞE YAZISI - MÜBAREK RAMAZAN AYI,ÇOBAN VE ELMA AĞACI

Mübarek Ramazan ayını idrak ediyoruz. Ramazan oruç ibadetinin yerine getirildiği bir ay olduğu gibi yardımlaşmanın,hayır hasenatında daha fazla olduğu bir ay. Yardım,sadaka,paylaşma dinimizin emri. Lakin dikkat!

Youtube Kanalı
Youtube Kanalı
Abone Ol
SITKI ŞEREMETLİ–KÖŞE YAZISI - MÜBAREK RAMAZAN AYI,ÇOBAN VE ELMA AĞACI

Yardım ederken ihtiyacı olanı üzmemek gerek.

Bir elin verdiğini diğer elin görmemesi gerek.

Yapılan iyiliklerde sadece Allah rızasını gözetmek gerek.

İftarlar önemli.İftar sofralarını ihtiyacı olanla paylaşmak gerek.

Ama iftar sofralarını ziyafet sofralarına çevirmemek gerek.

Ramazan ayında sohbetler ve bu sohbetlerde ibretlik kıssaları paylaşmak adettendir.

Ben de bir kıssa paylaşıyorum.

xxx

”Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:

“Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık”.

Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur’an’ını okumaya koyulurdu.

Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :

“Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi.”

Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.

Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.

Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.

Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :

“Canım” dedi, hıçkırıp ağlayarak.

“Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan’ın ilk

günü olduğunu ?”

Bakmadan Geçme