“Her sabah olduğu gibi yine neşeyle evden çıktım. Arabamı çalıştırdım ve normal bir şekilde yoluma devam ediyordum. Belli bir süre yol aldıktan sonra hızımın artmış olduğunu umursamadan, çok sert bir viraja girdiğimde, birden arabanın altımdan sanki kayıyormuşçasına olduğunu fark ettim. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda kendimi hastanede buldum, omurilik felci ve belden aşağımın tutmaması ile devam eden bir hayat.”
Bu cümleler trafik kazası geçiren ve sonrasında engelli olan bir kişinin anlattığı özet cümleler. Buna benzer birçok vaka etrafınızda olmuştur ve kendisini daha sonrasında engelli bulmuştur. Dün yani 3 Aralık Dünya Engelliler Günü idi… Ben de bu nedenle birkaç cümle yazmak istedim. Öncelikle engelli kimlere deniyor, kısaca bir onun üzerinde duralım.
Engellilik doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamama olarak tanımlanır.
Engelliliğin nedenleri araştırıldığında, büyük çoğunluğunun önlenebilir nedenler olduğu görülmektedir. Genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan sorunlar (hastalıklar, ilaç kullanımı, radyasyona maruz kalmak, alkol ve madde kullanımı, beslenme bozuklukları) gibi sorunlar tümü önlenebilir süreçlerdir. Doğum sonrasında kazalar, insan eliyle bilerek ya da kaza sonucu oluşan psikososyal travmalar, doğal felaketler engelliliğe yol açmaktadır.
Yani engelli olmanın, özellikle doğuştan engelli olmanın önlenebilme durumu söz konusu… Doğuştan sonraki yaşantımızda oluşabilecek engelliliklerse bizim alacağımız tedbirlerle önlenebilir. O halde engelli adayı olan bizler, azami ölçüde dikkatli olmalı ve tedbirler almalıyız. Diğer doğuştan olabilecek engellerle ilgili de yine bilinçli olmak zorundayız. İşte yukarıda yazdık. Örneğin akraba evliliği engelli bir çocuk için bir davetiye… O zaman böyle bir evlilikten kaçınmalıyız. Eskiden daha katı ve dar kapsamlı düşünceler neticesinde bunlar yapılabiliyordu ama artık öyle mi? Şimdi herkes bilinçlendi ve neyin ne olduğunu bilmeyen yok. Diğer faktörlerden de uzak durmamız lazım.
Geriye trafik, iş vb. kazalar sonrası oluşan engellilik kalıyor ki, artık bu konuda söylenmedik söz kalmadı zannediyorum. “Hepimiz engelli adayıyız” diye bas bas bağırılıyor. Tedbir tedbir tedbir. En kolayı olan emniyet kemeri, hız yapmama ve diğer tedbirleri mutlak surette yerine getirmeliyiz. Yoksa Allah korusun o hiç istemeyeceğimiz durumla karşı karşıya kalmak an meselesi. Ben 10 saniye dedim ama belki de 1 saniyelik iş.
Mutlaka eskiye göre önemli derecede iyileştirmeler var ancak öyle zannediyorum ki engellilerin daha birçok meseleleri var. Bunlar süratle halledilmeli diye düşünüyorum. Geçmişte engelli kardeşlerimle ilgili birçok kez programlar yaptım. Onlarla tekerlekli sandalyelerde ve kendilerine özel araçlarla yolculuklarda bulundum. Onların gayretleri takdire şayandır. Bir de tekerlekli sandalyelerle yaptıkları sporları ve başarıları nedeniyle kendilerini buradan bir kez daha tebrik ediyorum.
Unutmayalım ki, her an bizler de birer engelli olabiliriz. Bunu unutmadan sürekli onlarla ilgili empati kuralım.
Yazımı bu Cuma günü verilen hutbeden bir bölümle bitirmek istiyorum…
Dinimize göre engellilik; görememek, konuşamamak, yürüyememek değildir. Asıl engellilik, hakkı duymamaktır. Hakikati görmemektir. Doğruyu söylememektir. Kişinin kalbini imandan, gönlünü İslam’dan, söz ve davranışlarını güzel ahlaktan mahrum bırakmasıdır. İmkânlarını Allah’ın rızası ve insanlığın faydası için kullanmamasıdır. Samimiyetini riyakârlığa feda etmesidir. Hâsılı asıl engellilik; insanın, kendi eliyle değerini yitirmesidir. Kur’an-ı Kerim, gerçek engellileri bizlere şöyle tanıtmaktadır:
“…Onların, kalpleri vardır ama hakkı anlamazlar; gözleri vardır ama gerçeği görmezler; kulakları vardır ama hakikati işitmezler…”